23 Şubat 2017 Perşembe

Terry Fox

Umudu nasıl tarif edebilirim derseniz Terry Fox'un gerçek hayat öyküsünü okuyun derim. Kısa hayatını bir halk kahramanı olarak tamamlamış ve yaşadığı dönemde davasını çok farklı anlatarak insanlarda çok önemli bir farkındalık yaratmış bir Kanadalıdır Terry Fox.

Kanada'ya gitmeden tanımadığım Terry Fox ile Kanada'da tanıştım. Hayat hikayesinden çok etkilenmiştim. Blogda da sizinle paylaşmaya karar verdim.

1958 yılında Kanada'nın Winnipeg adlı şehrinde dünyaya gelen ve basketbol ile ilgilenen Terry Fox'un hayatı 18 yaşında kanser olduğunu öğrenince tamamen değişmiştir. Çünkü kansere sebep olan malign tümörü sağ bacağında olduğundan bacağı dizinin yaklaşık  15 cm üzerinden kesilmiştir. Kendisi gibi tedaviye ihtiyacı olan insanların sesi olmak amacıyla bireysel olarak bir maraton düzenleyerek unutulmayacak bir öykünün başlangıcına imzasını atmıştır. Terry fox koşusunu ''Umut Maratonu'' olarak tanımlayıp şöyle demiştir: “Ben hayalperest değilim, bu çabalarımın kanserin kesin tedavisini bulacağını da söylemiyorum. Ancak mucizelere inanıyorum, inanmalıyım”.

Maratonunda Kanada'nın doğusundan batısına doğru koşmayı planlamıştır. Kesilen bacağının yerine kullandığı protez bacakla 12 Nisan 1980 tarihinde St. John Newfoundland'da protez bacağını Atlantik Okyanusu'nda ıslatarak başlamıştır maratonuna. Çeşitli kaynaklarda Atlantik Okyanusu'ndan şişesine doldurduğu suyu Pasifik Okyanusu'na dökmeyi  planladığına dair bilgiler de vardır. Günde ortalama 43 km koşmuştur.

Terry Fox-Umut Maratonu Sırasında


Başlangıçtan 143 gün sonra Ontario Thunder Bay civarında kanserin akciğerine sıçraması sonucu sağlık durumu kötüleştiğinden dolayı koşmayı bırakmıştır. Bıraktğı nolktaya kadar toplam koştuğu mesafe ise 5565 km idi. 1 Eylül 1980 yılında bıraktığı koşusundan sadece günler sonra Four Seasons Hoteller zinciri; Terry Fox adına maraton düzenleyeceğini duyurmuştur. Bu koşu her yıl tekrarlanacaktı. 9 Eylül 1980 yılında CTV Kanalı Terry Fox için yaklaşık 10 milyon TL toplandığını duyurdu. Terry Fox'un  Kanser ile mücadele için her Kanadalıdan 1 dolar  destek alma hayali 1 şubat 1981 de gerçekleşmişti. Kanserle mücadele için açılan yardım fonunda toplanan para 24.1 milyon doları bulmuştu. O tarihte Kanada nüfus 24 milyondu.

28 Haziran 1981 yılında yapılan tüm tedavilere rağmen Terry Fox daha 23 yaşını doldurmadan hayata gözlerini yumdu. 13 Eylül 1981 yılında yapılan koşu organizasyonlarında 3.5 milyon dolarlık daha gelir sağlandı. 1988 ve 1994 yıllarında yapılan benzer koşu organizasyonlarında fona hatırı sayılır miktarda para toplandı. İlerleyen yıllarda sayısı 50 yi bulan ülkede koşu organizasyonları yapıldı.

Terry Fox genç yaşına rağmen herkes için önemli olabilecek bir mücadele için ilk ateşi yakmıştır. Terry Fox özellikle Kanada'da bir halk kahramanı olarak kabul edilmekte olup mücadele ettiği davasına her zaman saygı duyulmaktadır.

Terry Fox Heykeli

18 Şubat 2017 Cumartesi

Kıbrıs

Bloğumda zaman zaman gezdiğim gördüğüm yerler için de yer ayıracağım. Ablamın da yaşadığı Kıbrıs'tan bahsetmek istiyorum. Aslında Kuzey Kıbrıs demek daha doğru olur çünkü Güney Kıbrıs'a Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden geçiş Türkiye Cumhuriyeti pasaportu sahibi olanlar için imkansız durumda. Ablam yaşadığı için her mevsimde gitme fırsatım oldu Kıbrıs'a. En iyi zamanı soracak olursanız, mayıs ayının ikinci yarısı ve ekim ayı derim. Yaz ayları çok sıcak geçtiğinden Kıbrıs'ın turkuaz denizinden olabildiğince faydalanabilirsiniz fakat bölgeyi gezmek, gün içindeki yüksek sıcaklıktan dolayı yorucu olabilir. Tavsiye ettiğim dönemlerde giderseniz  hem denizden hem çevre olanaklarından rahatça faydalanabilirsiniz. Kış aylarında ise iklim genelde ılıman fakat zaman zaman yağabilecek yağmur planlarınızı bozabilir.

Kıbrıs'a bilindiği üzere nüfus kağıdıyla gidebilmeniz mümkün. Ayrıca yurt dışı çıkış harcı da yatırmanız gerekmiyor. Pasaport ile de gidebilirsiniz ama pasaportunuzda Kıbrıs'a giriş damgası olması Yunanistan'dan almak istediğiniz vizeyi zor duruma düşüyormuş diye dedikodular duymuştum. Kıbrıs'a uçuşlar havalimanlarının dış hatlar terminallerinden yapılıyor. Özellikle İstanbul'dan yapılacak çıkışlarda çok fazla havayolu alternatifi var. Ankara, İzmir Adana gibi şehirlerden de günlük uçuşlar mevcut. İstanbul'dan yaklaşık 1 saat 15 dakikalık uçuşla Kıbrıs'a varabiliyorsunuz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde sivil uçuşlar için Ercan Havalimanı kullanılmakta. Yerleşim birimlerine uzak olan bir havalimanı olduğundan gideceğiniz yere eğer imkanınız varsa transfer organizasyonunuzu yapmanızı tavsiye ederim. Fakat taksi ve otobüs seçeneği de mevcut. Kıbrıs'ta trafik yönü bize göre ters yönde akmakta. Araçlarda direksiyon sağ tarafta. Bunu sorun etmeyecekseniz tatilinizin tümünde olmasa bile araç kiralamanızı tavsiye ederim. Yerel kiralama şirketlerinden günlük araç kiralayabilirsiniz. Kıbrısta Türk Lirası kullanılıyor.

Turistik bir gezi için Kuzey Kıbrıs, Girne, Lefkoşa ve Mağusa (Magosa) olarak 3 bölgeye ayrılabilir. Turistik oteller genelde Girne Bölgesinden kümelenmesine rağmen son yıllarda Mağusa Bölgesinde de otel sayısı artmaktadır. Lefkoşa bölgesi denize uzak olduğu için keyifli bir tatil hedefi olanlar için bu civarda konaklamayı önermem. Özellikle Girne'de hem şehir içinde hem de denize girmek için müsait kumsalı olan oteller mevcut. Örnek vermek gerekirse şehir içi oteli olarak; Colony, Rocks, Pia Bella Hotel tercih edilebilir. Deniz, kum, güneş tatili için ise Acapulco ve Merit Otelleri tavsiye edilebilir. Kıbrıs'ta kumar oynamak yasal ve hemen hemen her otelin kumarhanesi var.  Kumarhaneler gayet konforlu ve içerdeki ikramlar ücretsiz. Kumarhanelerde 25 yaş sınırı var. Kıbrıs vatandaşlarının ve öğrencilerin girmeleri yasaklanmış durumda.

Gezilecek yerlere bakacak olursak, ilk nokta tabiki Girne olacaktır. Deniz kenarında bulunan Girne günün her saati canlı bir yerleşim bölgesidir. Eski Girne Limanı Girne'de ziyaret edilebilecek ilk noktalardan biridir. Liman çevresinde yürüyüş yapıp sahilde bulunan restaurant ve cafelerde yemek yiyebilirsiniz.

Eski Girne Limanı


Hemen limanın yanında ise Girne Kalesi var . Burayı da ziyaret etmenizi öneririm. Surların üstüne çıkıp Akdeniz manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Ayrıca kalenin içinde batık gemi müzesi de mevcut kaleyi ziyaret ederken müzeye de uğrayabilirsiniz.

Girne Limanından Girne Kalesi


Ayrıca Girne civarında zamana ayak uydurmuş şirin Kıbrıs Köyleri var. Çatalköy ve Ozanköy'ü örnek olarak sayabiliriz. Köylerin dar sokaklarında uzun yürüyüşlere çıkabilirsiniz. Daha sonra Beylerbeyi Köyünde bulunan Bellapais Manastırı diğer bir gezi noktanız olabilir.

Bellapais Manastırı


Hazır Girne Bölgesindeyken tavsiye edebileceğim diğer bir ziyaret noktası Mavi Köşk olabilir. Fakat bu noktaya kiralayacağınız bir araçla gitmeniz daha uygun olacaktır.  Köşkün sahibi olan eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'un avukatı İtalyan asıllı Paolides'in gizemli hayat öyküsünü ve köşkün sırları ile birlikte tarihçesini  müze rehberlerinden dinleyebilirsiniz Müze Askeri idarede olduğundan rehberlik hizmetleri de askerler tarafından sağlanıyor. Köşk Çamlıbel mevkiinde yer almaktadır.

Mavi Köşk


Köşk ziyaretinden sonra bir Maronit Köyü olan Koruçam'a uğrayabilirsiniz. Bilgi vermek gerekirse Maronitler, (Kıbrıs Marunileri ya da Kıbrıs Maronitleri) Orta Çağ'da dinsel ve siyasi çatışmalar sebebiyle kaçarak, Kıbrıs'a yerleşen ve Maruni Kilisesi üyesi olan, günümüzde de varlıklarını devam ettiren topluluğun üyeleridir. Köy'de turladıktan sonra Köy merkezinde bulunan tarihi restaurantta yemeğinizi de yiyebilirsiniz. Girne'ye dönerken Sadrazamköy ve Kayalar istikametinde gitmenizi güzel Akdeniz manzarası açısından şiddetle tavsiye edebilirim. Ayrıca Girne'nin Batısındaki Alsancak'ta yer alan Barış ve Özgürlük Anıtı görülmesi gereken diğer yerlerden.

Barış ve Özgürlük Anıtı


Girne bölgesinden sonra başkent Lefkoşa'ya geçebiliriz. Paylaşılan Başkent desek yanlış olmaz. Çünkü 1974 den sonra yapılan Barış Harekatı neticesinde Lefkoşa ikiye ayrılmış durumdadır. Şehrin güney kısmı Güney Kıbrıs Rum Kesimi sınırları içerisindedir. Kuzey Kıbrıs vatandaşları Rum Kesimine belirlenen sınır noktalarından geçebilmektedirler. Lefkoşa'da gezilecek noktalara gelince; Büyükhan, St Sophia Katedrali, St Nicholas Kilisesi, Venedik Sütunu, Girne Kapısı, Birleşmiş Milletler Kontrolünde bulunan Yeşil Hat listenin başına konulabilir.

Büyük Han


 Ayrıca Barbarlık müzesini de Kıbrıs'ın yakın tarihini anlamanız açısından gezmenizi öneririm.

Kıbrısta son gezi noktamız ise Mağusa Bölgesi. Aynı zamanda bir liman kenti olan Mağusa Adanın en büyük üniversitelerinden bir olan Doğu Akdeniz Üniversitesine de ev sahipliği yapmaktadır. Görülmesi gereken yerlerin başında Salamis Harabeleri yer alır. St. Nicholas Katedrali (Lala MUstafa Paşa Camii), Namık Kemal Zindanı ve Othello Kulesi diğer gezilebilecek yerlerdir. Ayrıca hayalet şehir ünvanını almış Maraş bölgesi de giriş yasak olduğu için uygun bir yerden gözlemlenebilinir. Mağusa bölgesine gelmişken Kıbrıs'ın Turkuaz rengindeki denizin de tadını çıkarmalısınız.

Salamis Harabeleri


Mevsim uygunsa denize girmeden Mağusa'dan ayrılmayın derim. Kaya Artemis, Nuhun Gemisi, Salamis Bay Conti Hoteli bölgenin ünlü otellerinden. Eğer vaktiniz varsa Dik Karpaz bölgesini de listeye ekleyebilirsiniz. Kıbrıs'ın meşhur eşeklerini yol boyunca görmeniz de mümkün.

Karpaz Bölgesi


Yemek konusuna gelince, fırsat buldukça Kıbrıs mutfağını tatmaya çalışın. Genelde fiyatlar makul. Birçok retaurant fix menü şeklinde çalışıyor. Rahatlıkla doyabileceğiniz çeşitte mezeler, ara sıcaklar ve ana yemeklerin içinde bulunduğu menü yaklaşık kişi başı 70-80 TL civarı. Buna eğer kullanıyorsanız içki de dahil. İçkisiz menüler daha uygun fiyatlı. Restaurant tavsiyesi olarak Girne'nin doğusuna doğru sahili devam ettiğinizde Acapulco Hoteli geçtikten sonra Hurma Restaurant ve Balık sevenler için de Girne'nin Batısında bulunan Merit Crystal Cove Otel'in terasındaki Lambusa Restaurant tavsiye edilebilir. Girne merkezindeki Niazis de başka bir alternatif olabilir. Şeftali ve Küp Kebabı Kıbrıs'ın bilinen en ünlü lezzetlerinden. Adaya gelmişken kızarmış hellim peynirini, patatesini, Çakıstez zeytinini tatmadan dönmeyin.

Alışveriş ile ilgili tüyolara gelince, eğer kullanıyorsanız içki fiyatları Türkiye'ye göre çok uygun. İçki alışverişinizi şehir merkezlerindeki off license adı altındaki bizdeki tekel benzeri yerlerden yapabilirsiniz. Havalimanındaki free shop fiyatları Euro bazlı olduğundan biraz daha pahalı kalabiliyor. Fakat litre sınırını da gözardı etmemek gerekir zira ülkeye dönüşte havalimanında içkilerinizin bazılarıyla içmeden vedalaşabilirsiniz. Ayrıca bazı ithal gıda ürünlerinin Türkiye'ye göre daha ucuz olduğunu göreceksiniz. Burdan küçük bir tavsiye, son kullanma tarihlerini kontrol etmeyi unutmayın. Bazı elektronik ve telefon fiyatları zaman zaman uygun olabiliyor. İhtiyacınız varsa bir bakın derim.

Benim Kıbrıs ile yazacaklarım şimdilik bu kadar, umarım Kıbrıs geziniz öncesi bu yazı faydalı olmuştur.





8 Şubat 2017 Çarşamba

Madoff

Yakın geçmişte hayatı 4 bölümlük mini bir diziye konuyu olmuş Bernard veya bilinen adıyla Bernie Madoff'tan bahsetmek istiyorum. Sırf Amerika değil Dünya üzerinde bilinen en büyük dolandırıcılık hikayelerinden birine imza atmıştır kendisi. Bir dönem NASDAQ borsasının Yönetim Kurulu Başkanlığı da yapmıştır. 

Madoff - Dizi Afişi, 2016
                                           
Kariyerine 1960 yılında kurduğu yatırım şirketiyle başlar Madoff. 5000 dolar sermaye ile kurduğu şirketin, 1989'a gelindiğinde ticaret hacmi New York Borsası'nın yüzde beşi kadar olmuştur. Resmi kayıtlara göre ise 2000 li yılların başında ise şirketinin değeri 300 milyon dolar civarındaydı.2008 yılında ise Wall Street'in en büyük 6. şirketi haline gelmişti. 2007 ve 2008 yıllarında meydana gelen ekonomik krizler şirketinin çatısı altında kurduğu dolandırıcılık mekanizmanın dağılmasına sebep olmuştur.


Bernard Madoff
Kaynak:vanityfair.com                                                                 

1992 yılından itibaren şirketinin üzerinde yapılan araştırma ve soruşturmalarla birlikte 2005 yılında yapılan SEC’in(US Security Exchange Commission - Amerika Menkul Kıymetler Komisyonu) yürüttüğü soruşturmadan da şirketi aklanmıştır. Dolandırıcılık faaliyetlerine seksenli yıllarda başladığı söylense de çeşitli kaynaklarda faaliyetlerin yetmişli yıllarda başladığı belirtilmektedir.


Madoff'un dolandırıcılık sistemi Ponzi Oyununa dayanmaktadır. Charles Ponzi, yeni katılımcılardan aldığı paralarla diğer yatırımcılara faiz ödenmesi esasına dayanan dolandırıcılık mekanizmasını geliştirmiş bir İtalyandır. Literatüre de Ponzi Oyunu olarak girmiştir. Charles Ponzi 1917-20 yılları arasında 40.000 kişiden yaklaşık 15 milyon dolar toplaştır.1920 yılında çöken, kurduğu saadet zinciri sayesinde milyon dolarlar kazanan, batık tahvilleri yatırımcılara satarak dolandıran Ponzi hapis cezasını tamamladıktan sonra ABD hükümeti tarafından İtalya’ya iade edildi. Ponzi daha sonra İtalya’da Mussolini’ye de finansal danışmanlık yaptığı bilinmektedir. Ponzi oyununda sisteme sürekli, para akışının sağlanması gerekir ki yatırımcılara faiz ödenebilsin. Fakat sistematik olarak sürekliliğin sağlanması çok zordur bu sistemde.  Ponzi oyunu, Türkiye'de de Kenan Şeranoğlu'nun(kendisini doğum günü partisinde giydiği ilginç ceketinde de hatırlayabilirsiniz) kurduğu Titan Saadet Zinciri ile karıştırılmamalıdır. Piramit sistemi de denilen bu sistem, her hangi bir ürün satmaksızın sisteme yeni dahil edilen katılımcılardan bir kereye mahsus para alarak aşağıya doğru dikey hareket ederken genişleyen bir mekanizmadır.  Katılım ücreti karşılığında üyelerine kısa vadede son derece yüksek kâr oranları sunan Titan Saadet Zinciri, katılımcılarına zincire dahil ettikleri her yeni üye için de belirli miktarda prim ödemeleri de vaat etmiştir. Her yeni üye tarafından ödenen katılım ücreti, bahsedilen kısa vadeli ve yüksek kâr oranlı kazanç olarak daha önceki üyelere ödenerek "zincir" ayakta tutulmuştur. Sistem 1998 yılında çökmüş ve kurucuları da 25 yıla kadar hapis cezaları almışlardır. 2008'de ise Rahşan Affı diye bilinen af yasası ile de Hapisten çıkmışlardır.


Kenan Şeranoğlu-Doğum Günü Partisinden

Kaynak:arşiv.sabah.com.tr


Madoff'a geri dönersek, meydana gelen ekonomik kriz sonucu müşterilerinden gelen yaklaşık 7 milyar dolarlık para talebi Madoff'un yarattığı sistemin çöküşünü hazırlamıştır. Kurduğu sistemi kardeşi ve oğullarına itiraf etmesi ile bir sonun başlangıcı için gerekli fitili ateşlemiştir. Dizide anlatıldığına göre oğulları babaları ile birlikte yargılanmakta korktuğu için avukatlarının tavsiyesi üzerine babalarını ihbar etmişlerdir. FBI'ın yaptığı soruşturma ve araştırmalardan sonra Aralık 2008'de Madoff tutuklanmış akabinde 10 milyon dolarlık kefaletle hapisten çıkmıştır. Mart 2009'da yapılan duruşmaya kadar göz hapsinde tutulmuş duruşma sırasında yapılan suçlamaları kabul ederek toplamda 150 yıl hapse mahkum olmuştur. Madoff, menkul kıymetlerde sahtecilik, yatırım danışmanı olarak suistimal, kara para aklama, yalan bildirim, mali tablolarda tahrifat, bireysel emeklilik fonlarının paralarının çalınması gibi başlıklarda tam onbir suçlama ile yargılanmıştır.


Madoff-Hapishane Günleri
 Kaynak:http://my-inner-voice.blogspot.com.tr/2013/12/bernard-madoff-and-i.html

Madoff'un müşterileri arasında ünlü yatırım şirketleri, bankalar, ve iş dünyasının önemli simaları yer almaktaydı. Dünyaca bilinen BNP Paribas, Natixis, Santander gibi bankalar bunlardan sadece birkaçıydı. Diğer kurbanların arasında ise yahudi vakıf kuruluşlarıyla beraber Güney-Kuzey Amerika ve Avrupadaki hedge fonlarla birlikte kişiler bulunmaktaydı. Kişiler başlığın altında ise Larry King, John Malkovich, Kevin Bacon gibi isimler var. Dizide konu edilen ilginç bir ayrıntı ise para kaybedenlerin arasında sekreterinin bile bulunmasıdır. Kendisi daha sonra önemli bir kanıt olan adres defterini FBI'a teslim ederek olayların açığa çıkmasında katkı sağlamıştır.

Özel hayatına değinmek gerekirse, kendisi gibi yahudi cemaatinden lise aşkı olan Ruth Alpern ile 1959 yılında evlenmiştir ve çiftin Mark ve Andrew adında iki oğlu vardır. İkisi de vefat etmiştir. Mark olaylar açığa çıktıktan sonra 2010 yılında kendi asarak yaşama veda etmiştir. Andrew ise lymphomadan dolayı vefat etmiştir. Zaten çekilmiş olan dizide de kanserin Madoff ailesinde ırsi olduğu vurgusu da yapılmaktadır. Şuan hapiste olan erkek kardeşi de oğlunu kanserden kaybetmiştir. Ruth Madoff son ana kadar eşinin yanında bulunmuş fakat Bernie Madoff'un yasak aşk yaşadığı bir kitap ile belgelenince ilişkisini bitirmiştir. Hatta Ruth Madoff olaylar açığa çıktıktan sonra yargılama süreci ile beraber kocasının yanında yer alıp  ona destek vermesi çocukları ile arasını açmıştır. Bernie Madoff eşi Ruth ile beraber olaylar açığa çıkmadan önde hayırsever insanlar olarak da ön plana çıkmışlardır. Madoff, oğulları ve kardeşini şirketinde çalıştırmasına rağmen kurduğu düzenekten mümkün olduğunca uzak tutmayı da başarabilmiştir. Kendisinin dolandırıcılık mekanizmasını yürüten farklı bir ekibi vardı. O ekibin de liderliğini üstlenmiş kişi Madoff'un sağ kolu olan Frank Di Pascaliydi. Kendisi yargılama sırasında kanserden vefat emiştir. Anette Bongiorno ve Judi Crupi ekibin diğer üyeleridir ve şuan cezalarını hapiste çekmektedirler. Ruth Madoff'a geri dönersek kendisinin 2.5 milyon dolar kadar parayı tutmasına izin verilmiş. Tek başına yaşadığı bilinmektedir.


Sonuç olarak, yaklaşık 50 milyar dolar tutarında olan dolandırıcılığın açığa daha önce çıkması için yapılmış olması gereken denetimlerin nasıl yapıldığı kafalarda soru işareti yaratmışken son 16 yılda 6 önemli ihbarı sonuçsuz bırakan Amerika Menkul Kıymetler Komisyonu suçu deneyimsiz müfettişlere yüklemiştir. İlave olarak da Madoff'un şirketinin denetiminden sorumlu olan Friehling and Horowitz Firması  şirketin hesaplarını tam olarak incelemediğini itiraf etmiştir. Bu olay Wall Street'te büyük yankı uyandırmakla beraber Madoff'un kuruduğu  dolandırıcılık mekanizmalarının benzerlerinin olabileceği konusu kafaları hala karıştırmaktadır.

5 Şubat 2017 Pazar

Futbol Sevgimiz

Millet olarak ortak tutkumuz futbol. Dünya'nın her yerine bir virüs gibi yayılmış futbol hastalığı bizim sınırlarımız içinde de aktif. Her zaman ülkemizde gündem maddelerinden biridir futboldaki gelişmeler. Futbolu takiben basketbol, voleybol zaman zaman yer bulur gündemimizde ama son 25 senede nerdeyse her olimpiyata ev sahipliği adayı olmamıza rağmen sevmeyiz amatör spor branşlarını.

Spor kanalları başta olmak üzere hemen hemen her kanal tarafından futbol konusu önemli bir yayın malzemesi olmuştur. Çok da önemli olmayan veya dedikodudan öteye gitmeyen konular bazen tanıdık bazen de hiç tanımadığımız insanlar tarafından saatlerce konuşulur tartışılır. Bu belki futbol virüsünün deli gibi yayıldığı her ülkede böyle ama bizde daha garip sanki.

Bahsettiğim gibi haftasonunda oynanan müsabakalar hafta boyu yorumcular tarafından enine boyuna konuşulur reyting için de tatlı sert kavgalar ise normal görülür. Ben bazı yorumcuların geçmişini araştırmıştım. Bırakın futbol ile alakasını geçmişiyle ilgili hiçbir şey bulamadım. Nasıl olduysa olmuş televizyondan seyrede seyrede hak kazanmışlar o yorumculuk kimliğini almaya. Dikkatlice maçları izleyen futbol hakkında biraz derin bilgisi olan hemen hemen herkes onlar kadar yapabilir bu işi gibi geliyor bana. Çünkü bizde yorumsuz olarak seyretme ve dinleme alışkanlığı var. Böyle olunca bozuk plak gibi aynı konuları hafta boyu yorumlayan futbol yorumcuları gayet tanıdık simalar haline gelmiştir televizyonlarımızda.

Diğer enteresan bir konu ise pasolig denilen uygulama. Sporun içindeki şiddete müdahale edilebilmiş midir bu uygulama bilinmez ama stadyumlarımızdaki seyirci ortalamalarının düşmesinde gerekçe olarak gösterilmekte. İngiltere, Almanya gibi ülkelerde stadyumların doluluk oranları % 90 ların üzerinde iken geçtiğimiz sezon ise Türkiye'de % 30 un altında kalmış. Üstelik maçların şifreli kanaldan verilmesi ve yeni stadların da inşa edilmiş olması bile bu sezon için durumu değiştiremedi malesef. Sadece derbi diye tabir edilen maçlar dışında üç büyüklerin maçları bile cazip gelmiyor artık futbol severlere stadyumlara gidebilmek için. Pasolig olayına geri dönersek, ben karşıyım ama mutlaka olması gerekiyorsa da maçlara girmek için yapılan bir kartın otobüslere binmek için kullandığımız kontörlü kartlardan çok da farkı olmaması gerektiğini düşünüyorum . O karta daha detaylı kimlik tanımlaması yaparsınız o kadar. Biz de kredi kartı modelini bile yapmışlar o kartın. Bir maça gidebilmek için böyle bir kartın olması gerektiğini savunanlar stadyum içi şiddete işaret ediyorlar. Mesela bileti alırken kimlik bilgisi verip nüfus kağıdıyla eşleştirme yapılarak stadyumlara girsek olmuyor mu?  Bunu tartışmayacağım fakat bu uygulamayla biz kendimizi medeni bir ülke olarak da görmeyelim lütfen. Ben Barcelona futbol takımının maç biletini haftalar evvel internetten alıp bir printer çıktısı ile maçı izledim. Kimse bana ne kart ne de başka birşey sordu. Bence medeniyet budur ve bu medeniyet de geçmişten gelir. Biz yıllar evvel yalan yanlış ektiğimiz medeniyet tohumlarını biçmeye çalışıyoruz elimize gözümüze bulaştırarak.

Yeni stadların inşa ediliyor olması önemli bir aşama fakat bu gelişimin genel olarak sağlanması gerekir. Siz bu kadar stadyum inşa ediyorken sakatlanmış futbolcuyu sedye ile yerde bekletildiğine şahit olmuştuk geçtiğimiz günlerde. Diğer enteresan bir konuda yeni stadyumların planlaması neye göre yapıldı veya nasıl finanse edildiler bunları açıklamak lazım. Olimpiyat almadan kuzey güney rüzgar koridorunda seksen bin kişilik stadyum inşa etmiş bir milletiz biz ne de olsa. Kocaeli'ye kapasitesi otuz binin üzerinde bir stadyum inşa ediliyor. Kocaelispor ise amatör kümede mücadele ediyor bildiğim kadarıyla. Kocaelispor o stadı doldurursa Dünya'da bir ilk olacak sanırım.

Dolduramadığımız yeni stadyumlarımızla, enteresan yorumcularıyla, gayet kaliteli maç yöneten hakemleriyle(!) , tam bağımsız Futbol Federasyonuyla(!) işte böyle büyür bizim futbol sevgimiz.