5 Şubat 2017 Pazar

Futbol Sevgimiz

Millet olarak ortak tutkumuz futbol. Dünya'nın her yerine bir virüs gibi yayılmış futbol hastalığı bizim sınırlarımız içinde de aktif. Her zaman ülkemizde gündem maddelerinden biridir futboldaki gelişmeler. Futbolu takiben basketbol, voleybol zaman zaman yer bulur gündemimizde ama son 25 senede nerdeyse her olimpiyata ev sahipliği adayı olmamıza rağmen sevmeyiz amatör spor branşlarını.

Spor kanalları başta olmak üzere hemen hemen her kanal tarafından futbol konusu önemli bir yayın malzemesi olmuştur. Çok da önemli olmayan veya dedikodudan öteye gitmeyen konular bazen tanıdık bazen de hiç tanımadığımız insanlar tarafından saatlerce konuşulur tartışılır. Bu belki futbol virüsünün deli gibi yayıldığı her ülkede böyle ama bizde daha garip sanki.

Bahsettiğim gibi haftasonunda oynanan müsabakalar hafta boyu yorumcular tarafından enine boyuna konuşulur reyting için de tatlı sert kavgalar ise normal görülür. Ben bazı yorumcuların geçmişini araştırmıştım. Bırakın futbol ile alakasını geçmişiyle ilgili hiçbir şey bulamadım. Nasıl olduysa olmuş televizyondan seyrede seyrede hak kazanmışlar o yorumculuk kimliğini almaya. Dikkatlice maçları izleyen futbol hakkında biraz derin bilgisi olan hemen hemen herkes onlar kadar yapabilir bu işi gibi geliyor bana. Çünkü bizde yorumsuz olarak seyretme ve dinleme alışkanlığı var. Böyle olunca bozuk plak gibi aynı konuları hafta boyu yorumlayan futbol yorumcuları gayet tanıdık simalar haline gelmiştir televizyonlarımızda.

Diğer enteresan bir konu ise pasolig denilen uygulama. Sporun içindeki şiddete müdahale edilebilmiş midir bu uygulama bilinmez ama stadyumlarımızdaki seyirci ortalamalarının düşmesinde gerekçe olarak gösterilmekte. İngiltere, Almanya gibi ülkelerde stadyumların doluluk oranları % 90 ların üzerinde iken geçtiğimiz sezon ise Türkiye'de % 30 un altında kalmış. Üstelik maçların şifreli kanaldan verilmesi ve yeni stadların da inşa edilmiş olması bile bu sezon için durumu değiştiremedi malesef. Sadece derbi diye tabir edilen maçlar dışında üç büyüklerin maçları bile cazip gelmiyor artık futbol severlere stadyumlara gidebilmek için. Pasolig olayına geri dönersek, ben karşıyım ama mutlaka olması gerekiyorsa da maçlara girmek için yapılan bir kartın otobüslere binmek için kullandığımız kontörlü kartlardan çok da farkı olmaması gerektiğini düşünüyorum . O karta daha detaylı kimlik tanımlaması yaparsınız o kadar. Biz de kredi kartı modelini bile yapmışlar o kartın. Bir maça gidebilmek için böyle bir kartın olması gerektiğini savunanlar stadyum içi şiddete işaret ediyorlar. Mesela bileti alırken kimlik bilgisi verip nüfus kağıdıyla eşleştirme yapılarak stadyumlara girsek olmuyor mu?  Bunu tartışmayacağım fakat bu uygulamayla biz kendimizi medeni bir ülke olarak da görmeyelim lütfen. Ben Barcelona futbol takımının maç biletini haftalar evvel internetten alıp bir printer çıktısı ile maçı izledim. Kimse bana ne kart ne de başka birşey sordu. Bence medeniyet budur ve bu medeniyet de geçmişten gelir. Biz yıllar evvel yalan yanlış ektiğimiz medeniyet tohumlarını biçmeye çalışıyoruz elimize gözümüze bulaştırarak.

Yeni stadların inşa ediliyor olması önemli bir aşama fakat bu gelişimin genel olarak sağlanması gerekir. Siz bu kadar stadyum inşa ediyorken sakatlanmış futbolcuyu sedye ile yerde bekletildiğine şahit olmuştuk geçtiğimiz günlerde. Diğer enteresan bir konuda yeni stadyumların planlaması neye göre yapıldı veya nasıl finanse edildiler bunları açıklamak lazım. Olimpiyat almadan kuzey güney rüzgar koridorunda seksen bin kişilik stadyum inşa etmiş bir milletiz biz ne de olsa. Kocaeli'ye kapasitesi otuz binin üzerinde bir stadyum inşa ediliyor. Kocaelispor ise amatör kümede mücadele ediyor bildiğim kadarıyla. Kocaelispor o stadı doldurursa Dünya'da bir ilk olacak sanırım.

Dolduramadığımız yeni stadyumlarımızla, enteresan yorumcularıyla, gayet kaliteli maç yöneten hakemleriyle(!) , tam bağımsız Futbol Federasyonuyla(!) işte böyle büyür bizim futbol sevgimiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder