29 Aralık 2016 Perşembe

Karşının Taksisiyim



Bugün onedio.com da bir haber gözüme çarptı. Bloğumda da yer vereyim dedim. Konumuz İstanbul'un sarı taksileri ve o taksileri efsane kılan o birbirinden farklı şoförleri. Bazımız çok sık bazımız da ara sıra konuk oluyoruz taksi adı altındaki o sarı arabalara. Kimimizin yolculuğu 10 dakika sürüyor kimimizin ise bir saati devirdiği bile oluyor. Aslında her ülkede var taksiler ve kesinlikle bulundukları ülkenin aynası gibiler. Taksiye bindiğinizde bulunduğunuz ülkenin yansımasını alabilirsiniz. Mesela Japonya'da taksiye bindiğimde taksicinin giymis olduğu beyaz eldivenler hala aklımda. Japonların yaptıkları işe saygılarını temsil eden bir durum olarak yorumluyorum ben. Gel gelelim biz ülkemize. Aslında her yolculukta taksiciye göre bir tavır takınma durumunuz oluyor veya başka bir yol ise hiç iletişime geçmemek onlarla. Konuyu çok da dağıtmadan onedio.com 'un haberi şöyle; artık taksiye indi bindi bedeli ödeyecek olmamız. Bedel de 8.75 TL. Tabiki ilk bakışta olmalı diye düşünüyorum. Sonuçta 500 metre için taksiyi işgal etmenin bedeli olmalı.

Burdaki konu aslında neden bu taksi esnaflığının görmezden gelindiği. İşin en temelinden başlamak istiyorum. Taksicilik bir meslek midir yada  işsiz kalındığında yapılacak bir uğraş veya ekmek kapısımıdır. İşsiz kalındığında veya mecbur olunduğunda taksicilik yapan insanlara saygı duyuyorum çünkü hırsızlık veya kanunsuz işler de bir çıkış noktası olabilir insanlar için. Bunların tercih edilmeyip taksicilik yaparak insanların ekmek parası kazanmaları gayet güzel. Fakat bu kadar basitmidir İstanbul gibi bir metropolde taksicilik yapmak. Şimdiki kara düzene göre evet bu kadar basittir. En azından bir eğitimden geçerek sertifikalandırılmaları gerekmiyor mu? Yolcu olarak tabiki minimum 8.75 TL öderim fakat bindiğim aracın şoförünün kim olduğunu bilmek hakkım değil mi?  Başka mevzular da var tabiki. Neden araçlar standart değil. Marka bazında demiyorum tabiki. Sedan taksi de var hatchback taksi de var. Kime ve neye göre belirleniyor bu taksiler. Nadiren içi temiz olan taksiye bindim. Hatta çok kötü kokanlara bile şahit oldum. Taksiciliği bir meslek olarak algılamazsanız o taksilerin o halde olması normaldir.  Ayrıca hiçbir taksi yolcuğumda trafik polisinin bir denetlemesine denk gelmedim. Yani kullanılan araç taksi olmaya elverişli midir diye sorgulamayı trafik polislerimiz pek tercih etmiyorlar nedense. En azından kar lastiği denetimi gerekmez mi bu kış mevsiminde?

Takıldığım bir diğer önemli nokta ise taksilerde verilen fişler. Her bindiğimizde eğer ihtiyacımız varsa sorarız fiş var mıdır diye. Çünkü emin değilizdir taksicilerden. Fiş yok deyip kesitirip atan da olmuştur tecrübelerimden. Eğer varsa, bakkal defteri gibi olan fiş koçanı torpido gözünden çıkar ve yarı silik kalemle inci(?) gibi yazılmış şekilde size verilir. Ben bana kendim yazayım diye boş verilen fişi de gördüm veya abi eksiğin varsa fazla yazalım diyeni de gördüm. Bu böyle olunca taksi sahipleri vergilerini nasıl ödüyorlar diye düşünmemek elde değil. Aslında aldığınız taksi hizmetinin bedeline ait fişi size bir cihazın veriyor olması lazım. Bu fişte gidilen yolun mesafesi, taksiye ve taksiciye ait bilgiler ve tutar gibi bilgiler yazması gerekiyor.  Mevcut teknoloji ile çok rahat uygulanabilenecek ve denetimi kolay bir sistem bu. Bazı ülkelerde de uygulanıyor zaten. Bu fişlerin talebe göre değil her inen binen yolcuya kesilmesi gerekiyor. Unutmadan şöyle bir konu da var; taksimetrede yazan bedel hep üste tamamlanır mesela 9.50 TL yazmışsa sizin 50 kuruş için beklemenizi taksici bir anlam veremez ve boş boş bakar yüzünüze.Taksiciye göre hesap 10 TL dir.  Hakkınız olan bedelden taksiciyle tartışmamak için vazgeçersiniz.

Özetlersek , şoförlerin eğitilip sertifikalandırılması, taksilerin modernize edilerek standartlaştırılması , hizmet bedelinin daha ciddi ve anlaşılabilir bir doküman şeklinde verilmesi sağlanmalıdır. İstanbul için taksi plakası bedelleri fahiş. Taksi plakası sahibi olmanın bazı yaptırımları olmalı. Taksiyi işleten şirketlerle beraber taksi plakası sahibi olanlar da kusurlardan sorumlu tutulmalı diye düşünüyorum.

Aslında taksiciliği bir amme hizmeti olarak görüp özellikle işlerini layıkıyla yapmaya çalışanlara bir sözüm yok kesinlikle. Fakat bu yağmurlu günlerde taksiye binmeye çalışanlara; alamam taksiyi teslim edicem, oraya trafik çoktur veya metroyla gitsen olmaz mı diye basma kalıp sözlerle karşılık veren taksicilerin sayısının günden güne azalmasını ümit ediyorum. Bi de unutmadan zaferi kazanıp taksiye binmişseniz ve taksiciye göre farklı yakada seyahat ediyorsanız o klasik cevap gelebilir: Abi ben karşının taksisiyim...Sağlıcakla kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder